Satılık Vatandaşlık – 3 ( Naş Naş )
12 Mayıs 2022 tarihli resmi gazete ile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlık kriterleri yeniden belirlendi.
250 bin dolar olan mülk alma karşılığı vatandaşlık bedeli, resmi gazetenin yayınlanmasından bir ay sonra yürürlüğe girmek kaydıyla 400 bin dolar oldu.
Bu aradaki bir ay da istenilen kampanyalar yapılabilsin diye her türlü kolaylıkta sağlanmaktadır. Özel faiz indirimleri dahi getirilmiştir. 😊😊😊
Bu yeterli gelmediğinden, yabancılar mülk alıp, bir de onun dertleriyle uğraşmasınlar diye, yeni bir yol daha yaratıldı.
500 bin doları bireysel emeklilik fonlarına yatıran ve üç yıl çekmeyenlerde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaya hak kazanıyor.
Üç yıl sonunda yüklü bir nemayla belki de devlet katkısıyla hem vatandaşsın hem parana para katıyorsun…
500 bin doları bireysel emeklilik fonuna yatırıyorsun, ardından da ne askere gidip ölmene ne de öldüğünde kelle diye anılmana gerek kalmıyor. Zaten koruyacağın vatan da pek senin sayılmaz artık. 10 milyon adı sığınmacı da olsa istilacı da suriyeli, afgan ve arap ülkeye çöreklenmiş. Türk halkının kanını emmeye devam ediyorlar.
Birileri de utanmadan bunlarla aynı soydan geldiğini söylüyor ki nasıl bir soy anlamak mümkün değil.
Parayla vatandaşsan, bu ülke de çalışmadığın için vergi verip aptal yerine de konmuyorsun. Ayrıca vergilerim kimi zengin ediyor diye de dert etmiyorsun.
Vergilerimden hangi kur korumalı mevduat sahipleri nemalanacak yada hangi inşaat şirketleri daha da zenginleşsin diye, zarar şampiyonu devlet bankalarından ucuz kredi verilecek gibi gereksiz düşüncelere takılmıyorsun.
O düşüncelere takılması gereken, topu topu aylık 275 dolarla geçinmek zorunda olan, parayla vatandaşlık alandan ve sığınmacıdan değersiz konumlandırılan halktır.
O halk ki vatanının toprakları, fabrikaları, şirketleri, yolları ve köprüleri yabancılara satılmış; dedesi, babası, kardeşi bu ülke için can vermiştir. Son olarak da evleri barkları satılmaya zorlanmaktadır.
Son satışlardan sonra Osmanlının Karlofça antlaşmasıyla kaybettiğinden fazla toprak, Sevr antlaşmasıyla kaybettiğinden fazla nüfuz kaybetmişizdir.
Nefret ettikleri Lozan’ın tüm kazanımlarını yok etmeye yemin etmişlerdir ve kısmen de bu yok edişin yıkımını gerçekleştirmektedirler.
Kötülükler karşısında sessizlik korunma değil, kabullenerek yok olma biçimidir.
Yaşananlar karşısında sessiz kalanlar, sıra kendilerine geldiğinde ses çıkarmaya dahi fırsat bulamayacaklardır. O sıra da, ya geldi ya da gelmek üzere…
Ama…
Hak ediyorsunuz!..