Güncel

İstanbul Sözleşmesi

Bir şeyler söylemeden birkaç gün bekleyeyim dedim.
Ne oldu?
Hani tepki?
Unuttunuz mu?
Daha bir hafta geçmeden unuttunuz, gündeminizden düştü mü?
Sizlere bakınca yıllardır balıklara ne büyük haksızlık yapıldığını net görüyorum. Balıkların hafızası bence sizlerden daha iyi durumdadır.
Aslında İstanbul sözleşmesi feshedildiğinde şaşırmanızdan anlamalıydım.
Sizleri bu kadar şaşırmış görünce aklıma bir fıkra geldi.

Bir gün Nasreddin Hoca, komşusundan bir kazan ister. İşini bitirince kazanın içine küçük bir tencere koyup geri iade eder. Kazan sahibi tencereyi görünce:
– Bu nedir? Diye sorar. Hoca cevap verir:
– Müjde! Kazanınız doğurdu. Bu haber komşusunun hoşuna gider.
– Pekâlâ! Diyerek tencereyi kabullenir. Hoca yine bir gün komşusundan kazanı ister. Alır ama bu sefer iade etmez. Sahibi bir süre bekler. Kazanın gelmediğini görünce, Hocanın evine gelir, kazanı geri ister. Hoca üzüntülü bir çehre ile:
– Sizlere ömür, kazan öldü! der. Komşu hayretle:
– Aman Hocam, hiç kazan ölür mü? Deyince, Hocanın cevabı hazırdır:
-Be adam doğurduğuna inanırsın da, öldüğüne niçin inanmazsın? der.
İstanbul Sözleşmesinin feshedilmesine inanamayanlara şaşırıyorum. Be saf insanlarım, bu düşüncedeki hükümetin sözleşmeyi imzaladığına şaşırmıyorsunuz da sözleşmeyi feshetmesine mi şaşırıyorsunuz?

İstanbul Sözleşmesi nedir?
Kısaca:
11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açılan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul’da imzaya açıldığı için kısa adıyla İstanbul Sözleşmesi), 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Özel olarak kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet ve ev içi şiddeti hedef alan ilk Avrupa sözleşmesi olma niteliğini taşıyan Sözleşme, bugüne kadar Türkiye dâhil Avrupa Konseyi üyesi 20 ülke tarafından onaylanmıştı.
Türkiye, Sözleşmeyi imzaya açıldığı 11 Mayıs 2011 tarihinde imzalamış, 14 Mart 2012 tarihinde ise onaylamıştı.
İstanbul Sözleşmesi’nin en önemli özelliği, biyolojik veya hukuki, ailevi bağ olup olmadığına bakılmaksızın ev içi şiddetin (örneğin eski veya mevcut eşler, evlilik dışı partnerler, birlikte ikamet edilen aile fertleri, akrabalar veya birlikte ikamet edilen başkaları tarafından yöneltilen şiddetin) ve kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin standartlar öngören ve Avrupa ülkelerini hukuki olarak bağlayan ilk belge olmasıdır.
Kadınlar ve erkekler arasında hukuki ve fiili eşitliğin gerçekleştirilmesinin kadına yönelik şiddeti önlemede anahtar bir unsur olduğunu benimseyen Sözleşme, kadınlara yönelik ayrımcılığı da yasaklamaktadır.

Sonuç olarak sözleşmenin bu bahsettiğimiz haliyle dahi rahatsızlık vermesi ve içlerine dert olması normal değil midir?
Kadına şiddet uygulamanın önüne geçmeyi amaçlayan bu sözleşmeyi feshedenler yıllar içinde neler söylemişlerdir.
Siz hatırlamazsınız ama ben hatırlatayım.
Yıl 2006 – Dönemin AKP Çankırı Milletvekili Hikmet Özdemir ‘’Cehennemlik olanlar da bana gösterildi, çoğunun kadın olduğunu gördüm.’’ yazılı kitapçık dağıttı. “Kırk Hadis-i Şerif” adlı kitapçıkta kadınların “cehennemlik” olduğu, ancak beş vakit namaz kılıp kocasına itaat ederse cennete gidebileceği ifadeleri yer alıyordu.
Yıl 2009 – Mehmet Şimşek “Küresel Mali Kriz ve Türkiye Ekonomisi” konferansında yaptığı konuşmada “İşsizlik oranı niye artıyor biliyor musunuz? Çünkü kriz dönemlerinde daha çok iş aranıyor. Özellikle kadınlar arasında kriz döneminde işgücüne katılım oranı daha artıyor” demişti.
Yıl 2011 – Türk Metal Sendikası 16. Kadın Kurultayına katılan Başbakan Erdoğan, kadınlara yönelik şiddet olaylarının, muhalefetin ve medyanın istismarıyla artıyormuş gibi bir havada takdim edildiğini ifade etti.
Yıl 2011 – AKP Ünye Tanıtım ve Medya Başkanı Facebook’taki sayfasına, başı açık kadınlar için “Örtüsüz kadın perdesiz eve benzer. Perdesiz ev ya satılıktır ya da kiralıktır”
Yıl 2012 – Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek “Kadın ahlaklı olsun, kürtaj yapmak zorunda kalmasın.”
Yıl 2013 – Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, kadına yönelik şiddet konusunda algıda seçicilik olduğunu söyleyerek, “Medya olaylar büyüyormuş gibi bir algıya neden oluyor” demişti.
Yıl 2014 – AKP Milletvekili, İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Ayhan Sefer Üstün “Tecavüzcü, kürtaj yaptıran tecavüz kurbanından daha masum.”
Yıl 2021 – AKP’li Milletvekili Atçı: Medya kadın cinayeti haberlerini abartıyor.
Bir yıl içinde 300 kadın öldürülmesinin sorulması üzerine kadın cinayeti haberlerinin ‘abartıldığını’ söyleyen AKP’li Kayseri Milletvekili Hülya Atçı Nergis, “Öldürülen erkek sayısı bu sayının 12 katı” dedi.
Bu milletvekili hanım nasıl bir performans beklediğini, hangi rakamın yeterli ölüm sayılabileceğini ise ifade etmedi!

Yani inanılmaz olan sözleşmenin feshedilmesi değil imzalanmasıdır.
AKP’li Mehmet Metiner İstanbul Sözleşmesi’nin kabulü için evet verdiğinden dolayı çok pişman olduğunu belirtti. “Yanlış yaptık” diyen Metiner, milletvekillerinin neye oy verdiğini bilmeden el kaldırdığını söyledi.
Bir milletvekili, milletvekillerinin neye oy verdiklerini bilmediklerini söylüyor.
Sizce böyle yönetilmekten korkmalı mıyız?
Bence korkun!

AK Partili Numan Kurtulmuş, İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanmasının çok yanlış olduğu ifade etti ve birçok AK Partilinin de bu görüşte olduğunu söyledi.

Çift eşli milletvekilleri bulunduğu bir meclis aile yapısını bozmazken, çocuk gelinler aile yapısını bozmazken İstanbul sözleşmesi aile yapısını bozuyormuş.
Nasıl?
Evde karısını dövemediklerinde…
Kızlarını dövemediklerinde…
Şiddetin hiçbir türlüsünü hiçbir mazerete dayanarak uygulayamayacakları için aile yapısını bozuyordur.
Çünkü söyleyemeseler de aile yapısı dedikleri şey kölelik sisteminin farklı versiyonlarıdır. Kadın karın tokluğuna ev işlerinde çalıştırılır. Okutulmaz ve bir meslek sahibi yapılmaz. Kendisini destekleyen yasa ve sözleşmeler yok edildikçe, ikinci bir kadın veya çocuk gelinle eşini, aşını ve evini paylaşır.
Bu tür sözleşmeleri istemeyenler buna bile evin çalışanları artıyor, bu nedenle de daha az iş yapıyorlar diyecek kadar yüzsüz olabilir. Hatta daha az dayak yer de diyebilirler. Artık kadın köledir. Bir sosyal güvenceleri olmadığı gibi bu kötü zihniyete sahip insanlara başkaldırma şansları yoktur. Bir meslekleri olmadığı için bağımlı hale getirilmişlerdir ki istenilen budur. Bu yaygın bir hale gelmeye başladıkça baba evine de dönemezler. Bir iş bulup kendine hatta çocuklarına bakacak durumda olanlarda evden ayrılmalarını takip eden kısa sürede ya bıçaklanarak ya vurularak hayatlarına son verilir. Bahaneler zaten hazırdır. Kadın ayakları üstünde durarak bu zihniyete karşı en büyük iffetsizliği yapmıştır.
Sonuç, kadın cinayetleri hız kazanarak artmaya devam eder.
Takım elbise, iyi hal derken zaten ceza almıyorlar artık bu vandalları engelleyecek hiçbir şey kalmamıştır.
İşte istenilen olur ve kadın artık ikinci sınıf bir vatandaştır. Hatta öldürülürken bile ceza indirimi sağlar.
Diyarbakır’da, 2013 yılında 4 çocuk annesi eşi Canan Tanış’ı 7 ayrı bıçakla, 16 yerinden bıçaklayarak öldüren Vedat Tanış’a “Haksız tahrik indirimi” uygulanarak verilen 20 yıllık hapis cezası, Yargıtay tarafından “İndiriminin az uygulandığı” gerekçesiyle bozuldu. Yeniden yapılan yargılamada, öldürülen Canan Tanış’ın ‘gayri ahlaki ilişkisi’ olduğunu belirten mahkeme, cezayı 15 yıl 10 aya düşürdü…

Evet, bu zihniyete kızıyoruz ama kadınlarımız eşit yaşam hakkına, Atatürk sayesinde birçok Avrupa ülkesinden dahi önce sahip olmasına rağmen şimdi kaybetmemek için çaba sarf etmiyor. Sanki tam tersine tüm haklarından vazgeçmek istiyor.
2019 seçimlerine göre toplam 57 milyon 93 bin 985 seçmen bulunuyor. Bunların 28 milyon 944 bin 306’sı kadın, 28 milyon 149 bin 679’u ise erkek.
Yani kadın seçmen sayısı erkek seçmen sayısından 800 bin fazla.

Daha fazla söze gerek var mı?
Niye sesinizi çıkarmıyorsunuz?
Seçme ve seçilme hakkınız olduğunu mu bilmiyorsunuz?

Ama her gün kadınlar ölürken siz buna alışıyor hatta kanıksıyorsanız, artık kadın ya da erkek değilsiniz. Hatta insan bile değilsiniz.
Bütün bu söylenenleri yutacaksanız ve tepki vermeyecekseniz sadece kendinize değil çocuklarınıza da zarar verirsiniz.
Önce de söylediğim gibi şaşırmanız gereken bu düşüncedekilerin İstanbul sözleşmesini feshetmeleri değil, o sözleşmeye imza atmalarıdır.
Bir kez daha düşünün ve en azından çocuklarınızın geleceği için tepki verin…