Güleriz Ağlanacak Halimize! Korona da Gülüyor!
Türkiye’nin korona (covid-19) ile mücadelesi aynı ekonomi yönetimi gibi çok şeffaf, hatta o kadar şeffaf ki hiçbir şey gözükmüyor. Ekonomiyi söylemeye gerek yok. Ülkeyi yönetenler nasıl muhteşem olduğunu anlatıyor. Dünya gülüyor, biz ağlıyoruz. Altın’ı konuşmaya gerek yok, tüm dünyada yükseliyor ama Dolar, Euro ve Sterlin için ne diyeceğiz?
Sorsan hepsi dış mihrakların oyunu!
Bu dış mihraklar hep seninle mi oynuyor?
Eğer oynuyor da yanıtını veremiyorsan, ne iş yaparsın?
İki ayyaş dediğin adamlar tüm oyunlara rağmen yedi düvele karşı mücadele verdi. Hepsini ezdi, geçti. Har vurup harman savuran tüm saltanatı cariye koynunda eriten Osmanlıdan aldığı borcu da son kuruşuna kadar ödedi. Ama yalanların ardına saklanmak yerine gerçekleri söyleyebilselerdi. Ayasofya’nın yabancılara oynanan bir oyunla, boğazların askeri kontrolü karşılığında müze gibi gösterilip cami olarak kaydedildiğini açıklarlardı. Asıl unutulmaması gereken ise Fatih Sultan Mehmet’in aldığı İstanbul ve Ayasofya’nın daha sonrasında işgal edilip İngiliz postalları altıda çiğnenirken bir başka büyük Komutan Mustafa Kemal Atatürk tekrar alındığıdır. Aksi takdirde bir ülkeniz olur muydu bilinmez ama olursa da oradan Ayasofya’yı görmeye pasaportla gelebilirdiniz. Büyük bir ihtimalle de vize vermezlerdi.
Halk, gerçekleri görmek, duymak ve yönetenine inanıp uğrunda ölmek ister. Bir tane böyle lider geldi. Oda şimdi Anıtkabirde yatıyor. Hala milyonlarca kişi onun uğrunda canını vermek için hazır bekliyor. Ama halk böyle bir lider göremeyince kendi ve ülkesi için hayıflanmaktan öteye geçemez. Uğrunda ölünecek lider bir çuval kömür veya bir koli yardım paketiyle sağlanmaz. Eğer böyle sağlamaya kalkarsanız, iki çuval veya iki koli veren biri tüm hepsini satın alır. O zaman da ………………………………!
Boş verelim şimdi bunları.
Hal böyleyken bir de korona illeti musallat oldu. Dünyanın her tarafında insanlar bir yandan korona’dan korunmaya çalışıyor diğer yandan da aşı veya tedavi yolları arıyorlar. Özellikle gelişmiş ülkeler, ciddi yaralar açan bu pandemi sürecinde, halka maddi olarak desteklerini had safhaya çıkarmış durumdalar. Bizde de desteklerden bahsediliyor ama gören, alan kaç kişi bilen yok.
Gelişmiş ülkeler korona’ya karşı bir aşı bulmak için tüm imkânlarını seferber ederken bizim sağlık bakanlığımız da her akşam yayınlanan tablolarda sayıları denk getirebilmek için çaba sarf ediyor. İnsan üzülüyor. Bu da Sağlık Bakanlığının Matematikle imtihanı herhalde…
Zaten halkımız pandemi olayını anlamamakta ciddi bir direnişe sergiliyor. Bu durumu gördükçe insan şaşkınlığını yenemiyor. Anlamamak için direniyorlar mı yoksa gerçekten anlayamıyorlar mı?
Bilimsel hiçbir konuda ilk olmak için uğraşmayan, hiçbir keşfi olmayan, hiçbir spor dalında başarısı bulunmayan ve hiçbir sanat dalında zirveye çıkamayan toplumumuzun; birinci olmak, önde olmak için ciddi mücadele verdiği parkurlarda yok değil.
Örneğin 10 kişinin olduğu bir durakta boşta olsa bir otobüse veya vagona önce binmek için birbirlerini ezerler. İlk binen ne kazanacaksa! Biri sosyal mesafe mi dedi?
Bir sokakta beş kişi beraber bir yere gidiyorsa, hiçbiri geride kalmak istemez, ya öne geçmeye çalışırlar ya yan yana yürürler. Adaba bak! Sosyal mesafeye bak!
Sonuç, otobüs, uçak ve gemiye ilk bineceğiz sokakta herkesin önünde yürüyeceğiz. ( Tabi geziyorlarsa, toplumsal herhangi bir başkaldırıda zaten yer almazlarda yanlışlıkla bulunurlarsa da arka saflar iyidir. )
Böyle bir ülkede pandemi yaşıyoruz.
Devlet önlem alıyor lay lay lom, halk uyguluyor lay lay lom.
Körler sağırlar bir birini ağırlar.
Hayatları boyu spor yapmamış halk sokaklara çıkmayın çağrısından sonra kendini spora verdi.
Muhteşem bir kararla açılan AVM’lerin kapılarında girmek için kuyruklar oluştu.
Camiler açılır açılmaz her türlü önlem unutuldu.
Maskeler kolda, arka cepte, nereyi korudukları belli değil.
Pandeminin göbeğinde Devlet yönetimi Ayasofya’da Cuma namazı kılmaya karar veriyor. Hangi sistematik üzerinden belli değil ama protokol ve davetiye var. Çok parası olana mı? Sevabı çok olana mı? Neye göre davetiye dağıtıldığı da belli değil ama namaz kılınıyor. Binlerce kişi toplanıyor ve sosyal mesafe falan kalmayıp koronaya davetiye çıkarılıyor.
Suçlu kim?
Halk mı? Devlet Yönetimi mi?
Binlerce insan sosyal medya üzerinden Ayasofya’da namaz kılanı yada ziyarete gidenleri eleştiriyor.
Cahiller, vurdumduymazlar diyor. Hastalığı hortlatıyorsunuz diye kıyameti koparıyor.
Üç gün sonra bayram tatili bu sefer kıyameti koparan ekip ne sosyal mesafe ne maske Alaçatı, Bodrum beach(plaj)’lerinde eğleniyor.
Bu sefer karşı taraf başlıyor yazmaya…
Sağlık bakanı ne yapıyor?
Sosyal mesafe, maske diye her gün tweet atıyor. Çok hoşuna gidiyor. Önlem olarak bunu kabul ediyor.
Yani tencere dibin kara, seninki benden kara…
Üniversitenin ilk yılında İran azerisi İsmail Bangi isimli bir hocamız vardı. Çok iyi ve sevecen, yaş itibarı ile de hayat tecrübesi yüksek bir insandı. Bizlerde, artık üniversiteli olmuş tüm dağları yaratmış edasındayız. Gençliğin verdiği heyecanla havamızdan geçilmiyor. Sevgili hocamız bir gün dersinin düzgün dinlenmemesi üzerine sıkılıp, şöyle demişti. “Siz zannediyor üniversiteye geldim, adam oldum. Yok öyle adamlık. Üniversiteye gelirsiniz eşek çıkarsınız damgalı eşek, yani eşek yine eşek!”
Cehalet ne kıyafet, ne statü ne de mekân tanımıyor?
Sonra niye hasta oluyoruz? Niye ölüyoruz?
Hanımlar, beyler, öleceksiniz! Daha da kötüsü önlem alan ve korunan birçok insanı da öldüreceksiniz!
Yani siz hem saygısız, hem sorumsuz hem de katilsiniz!
Sonra okullar açılsın mı açılmasın mı?
Koy verin gitsin, nasılsa çocuklarda ölüm oranı sıfıra yakın, virüsü getirip büyüklerini öldürsünler. Tabii kurunun yanında yaş da yanacak. Burası Türkiye!
Ülkemiz öyle güzel bir ülke ve o kadar güzel yönetiliyor ki…
Sağlık Bakanımızın özel hastanesi var.
Devlet hastaneleri o kadar iyi duruma gelecek ve sağlık sisteminde öyle reformlar yaratacak ki insanların şehir hastaneleri dışında bir yere ihtiyacı kalmayacak ve özel hastaneler batacak.
Milli Eğitim Bakanımızın özel okulu var.
Devlet okulları iyi seviyelere çekilecek ve eğitim dünya standartlarına ulaşacak. Herkes İmam Hatiplere gitmek isteyecek, sonunda da özel okullar topu dikecek.
Turizm Bakanımızın Seyahat Acentesi ve Otelleri var.
Daha fazla yoruma gerek var mı?
Tam bunları yazarken aklıma bir fıkra geldi. Anlatmadan geçemeyeceğim.
Kümes tavuk kaynıyor, fakat sorumlu kimse yokmuş… Kümese müdür aramaya başlamışlar, tilki de başvuranlar arasına girmiş… Talip olanların hepsine bakmışlar, en güvenilir, en gözü açık olarak tilkiyi seçip müdür yapmaya karar vermişler, “Kaç para maaş istersin?” diye sormuşlar!.. Tilki, “Valla ben gülmekten söyleyemiyorum, siz takdir edin” demiş!..
Nereden aklıma geldi acaba?
Rakamlara kanmayın, ölmemeye çalışın…