19 Mayıs
Yıl 19 Mayıs 1919Yer Samsun Limana yanaşan Bandırma vapurundan bir hayali gerçeğe çevirebilecek tek kişi kıyıya adım atar. Bu kişi Anafartalar fatihi olarak Çanakkale geçilmez dedirten Mustafa Kemal’den başkası değildir. Mustafa Kemal 9. Ordu müfettişi olarak Türk halkı ile Rum çeteleri arasındaki çatışmaları sonlandırmak üzere Samsun’a gelmiştir.
Parçalanmış olan Osmanlı devletinin insanları millet vasfını yitirmiş kayıp bir güruh olarak yaşamaktadır. Ağır savaşların ve yıllarca süren kötü yönetimlerin ardından halklar ayrışmış, düşmanlaşmış ve ortak değerlerini kaybettikçe daha fazla parçalanmaya başlamıştır.
100 yıl sonrasından o günlere baktığımızda eğer zaman makinası icat edilmişse bunu kullanan ilk kişi Mustafa Kemal’dir kesinlikle diye düşünüyorum. 19 Mayıs 1919 tarihini, yani o kahramanın Samsun’a adım attığı tarihi başlangıç kabul etsek dahi hayata gözlerini yumduğu 10 Kasım 1938 tarihine kadar geçen süre sadece 19 yıldır. Bu sürede neler yapmıştır? Okurken bile yorulacaksınız ama lütfen göz gezdirin.
Mustafa Kemal Paşa ve kurmay heyetinin Samsun’a çıkması 19 Mayıs 1919
Mustafa Kemal Paşa’nın Amasya’ya geçişi 13 Haziran 1919
Amasya Genelgesi’nin yayınlanması 22 Haziran 1919
Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul Hükümeti’nce görevlerinden azledilmesi 24 Haziran 1919
I. Balıkesir Kongresi 26 Haziran 1919
Erzurum Kongresi’nin toplanması 23 Temmuz-7 Ağustos 1919
I. Nazilli Kongresi’nin toplanması 4 Ağustos 1919
Sivas Kongresi’nin toplanması 4-12 Eylül 1919
Karakol Cemiyeti’nin kuruluşu 19 Kasım 1919
Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’ya gelişi 27 Aralık 1919
Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin toplanması 12 Ocak 1920
Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nde Misak-ı Millî’nin kabulü 28 Ocak 1920
Maraş’ın kurtuluşu 12 Şubat 1920
İstanbul’un İtilaf kuvvetlerince işgali 16 Mart 1920
Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin çalışmalarını erteleme kararı alması 18 Mart 1920
Mustafa Kemal Paşa’nın yeni bir seçim talimatını vali ve mutasarrıflara yollaması 19 Mart 1920
Fransız kuvvetlerinin Urfa’yı terk etmesi 10-11 Nisan 1920
TBMM’nin Ankara’da toplanması 23 Nisan 1920
TBMM Hükümeti’nin Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığında kurulması 3 Mayıs 1920
Gümrü Antlaşması’nın imzalanması 2-3 Aralık 1920
I. İnönü Savaşı 10-11 Ocak 1921
Londra Konferansı’nın toplanması 21 Şubat 1921
Moskova Antlaşması’nın imzalanması 16 Mart 1921
II. İnönü Savaşı 23 Mart – 1 Nisan 1921
Sakarya Savaşı 23 Ağustos-13 Eylül 1921
Kars Antlaşması’nın imzalanması 13 Ekim 1921
Ankara İtilâfnamesi’nin imzalanması 20 Ekim 1921
Fransız kuvvetlerinin Antep’i terk etmeleri 25 Mart 1921
Büyük Taarruz’un başlaması 26 Ağustos 1922
Dumlupınar Zaferi 30 Ağustos 1922
Mudanya Mütarekesi’nin imzalanması 11 Ekim 1922
Lozan Konferansı’nın başlaması 20 Kasım 1922
Lozan Antlaşması’nın imzalanması 25 Temmuz 1923
Ankara’nın başkent olması 13 Ekim 1923
Cumhuriyet’in ilânı 29 Ekim 1923
Hilâfet’in kaldırılması 3 Mart 1924
Anayasa’nın kabulü 20 Nisan 1924
Şapka ve kıyafet inkılâbı ile ilgili kanunun kabulü 25 Kasım 1925
Milâdî takvimin kabulü 26 Aralık 1925Türk Medenî Kanunu’nun kabulü 17 Şubat 1926
Beynelmilel rakamların kabulü 24 Mayıs 1928
Türk Ceza Kanunu’nun kabulü 1 Temmuz 1928
Harf İnkılâbı 3 Kasım 1928
Türk Tarih Tetkik Cemiyeti’nin kuruluşu 15 Nisan 1931
Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin kuruluşu 12 Temmuz 1932
İstanbul Üniversitesi’nin kuruluşu 1 Ağustos 1933
Türk kadınına seçilme hakkının tanınması 11 Kasım 1934
Soyadı Kanunu’nun kabulü 26 Haziran 1934
Mustafa Kemal Paşa’ya “Atatürk” soyadının verilmesi 24 Kasım 1934
Atladığım veya unuttuğum birçok olay daha yaşanmıştır ki bunların için de çok partili rejim denemeleri de mevcuttur. Çok fazla söze gerek olduğunu düşünmüyorum.
Hangi insan bu yaşananları hayal edebilir?
Hangi insan bu hayalleri 19 yıl gibi kısa sürede hayata geçirebilir?
Bulunduğu ülke şartları, o günün teknolojisi ve imkânsızlıkları içinde tabi ki sadece bir kişi gerçekleştirebilirdi. O kişi de bize nasip oldu.
Bu durumu en iyi özetleyen cümleyi ise İngiltere Başbakanı David Lloyd George (1916-1922) söylemiştir. “İnsanlık tarihi birkaç yüzyılda bir dahi yetiştirebiliyor. Şu talihsizliğimize bakınız ki Küçük Asya’da çıktı. Hem de bize karşı… Elden ne gelebilirdi?”
O gün o güruhtan bir millet, o milletten herkesin gıpta ettiği bir devlet kuran Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’e karşı görevimizi yerine getirebildik mi diye düşünmeliyiz.
Bıraktığı emaneti hakkıyla taşıyabildik mi?
Bir adım daha ileri götürebildik mi?
O günlerin şartlarında 19 yılda aldığımız mesafeyi bugünün şartlarında yine 19 yılda kaybediyoruz. Çok fazla bir şey söylemeye gerek yok.
Bugün Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve inkılaplarını daha ilerilere taşıyamamaktan ötürü bir özür borcumuz olduğunu düşünüyorum.
Yüz yıl önce Atamız neler söylemiş, yüz yıl sonra neler yapılıyor.
“Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.”
“Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan, biçim ve kılıkta başarıdan çok, ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip donanmaktır. Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacak, aksine pek çok yönden onların üstüne çıkacak şekilde ışıkla, bilgi ve kültürle donanacaklarından asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım.”
“Toplumdaki başarısızlığın sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ihmal ve kusurdan doğmaktadır.”
Cümlelerine karşılık olarak kadına şiddette ve kadın ölümlerinde rekor kırılıyor.
Türkiye’nin her ilinde birbirinden vasıfsız üniversiteler açarak, hiçbir yetkinliği olmayan insanlar yaratarak, işsizler ordusuna yeni neferler katan, öğretmen okullarında okutup sonra öğretmen olarak atamak için kendi açtığı üniversitelerinin yeterliliğine güvenmeyip tekrar sınav yapan bugünün anlayışına karşı o zamandan neler söylemiş. “Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek âlimler çıkabilir.”
“Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki tekniğin gerektirdiği şeyleri yapmaz, itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur.”
Bugünün basın konusunda sansür kelimesinin bile kifayetsiz kalmasını sağlayan uygulamaları ve dünya sıralamasının en üst basamaklarında yer alan hapisteki gazeteci sayılarına karşı yüz yıl önceden Atamız ne demiş. “Basın milletin müşterek sesidir. Başlı başına bir kuvvet, bir okul, bir öncüdür.”
Sizce Atamıza biz özür borcumuz yok mu?
O günlerden geldiğimiz bu noktada çok fazla örneğe gerek yok. Bir tek örnek vereyim. Dünyanın en önemli salgınlarından birinde alınan karar deniz kenarı açık havada yürümek yasak, AVM-Alış veriş merkezlerin de gezmek serbest.
Bir kere daha şapkamızı önümüze koyup, geçmişten ders alıp geleceğe, 19 Mayıs 1919 Samsun’unda parlayan güneşin ışığında nesiller yetiştirmeliyiz.
19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramınız Kutlu Olsun…
Güruh kelimesine kızan arkadaşlar için:
Türk Dil Kurumu: Millet : Çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu, ulus. Halk : Aynı ülkede yaşayan, aynı kültür özelliklerine sahip olan, aynı uyruktaki insan topluluğu, folk Gürüh : Değersiz, aşağı görülen, küçümsenen topluluk, derinti, sürü.