Yaşama Dair

Yalancı Tanıklar…

Hikaye usta yazar Vedat Türkali’nin aynı adlı kitabından alıntıdır, gerisi günün uyarlaması… Yıllar önce Anadolu’da bir kentin Adliye Sarayının karşısında “ Yalancı Tanıklar Kahvesi” varmış!

Yalancı tanık arayan iş sahibi gidip biriyle anlaşır, duruşmaya çıkarırmış.

Adam girmiş kahveye, bakınırken biri sokulmuş hemen “ Yardımcı olabilir miyim? Nedir sorun?”

“Bir alacak davası” demiş adam.

“Hala vermedi değil mi, o namussuz herif paranızı !” Adam biraz çekinerek “ Para benden isteniyor” demiş.

Hemen yetiştirmiş herif : “ Kaç kez vereceksiniz beyefendiciğim, kaç kez vereceksiniz!”.

Zaman değişmiş yalancı tanıkların adı önce gizli tanık sonra da etkin pişman olmuş. Kahvenin de yerini devlet içi cemaatler almış. Yalanlar bavullardaki belgelere dönüşmüş. Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Şike gibi davalarla doğal olarak ülkenin en örgütlü gücü olan Türk Silahlı Kuvvetleri gözden düşürülmeye ve karalanmaya çalışılmış. Spor alanlarına zehir akıtılarak halk arasındaki kutuplaşma yoğunlaştırılmış. Tüm bunlar yapılırken binlerce vatan evladı mağdur edilmiş, hapis yatmış, kötü hapishane koşullarında hastalanıp hayatlarını yitirmiş, yapılanları gururuna yediremeyip intihar etmiş, küçücük çocuklarının gözü önünde açık görüşte üzüntüden kalp krizi geçirip ölmüş, geride kalan aileleri ise korkak ya da onursuz üstler tarafından desteksiz bırakılarak yalnızlığa itilmişlerdir. Bütün bunlar olurken o gizli ( yalancı ) tanıklar ne diyorlardı.

“ Camileri bombalayacaklar, halka ateş edecekler. Casusluk yapıyorlar. Suikast düzenliyorlar.”

Bunların hepsinin yalan olduğunu zaten herkes biliyordu. Hatta senaryoyu yazan ve ortak olanlar 15 Temmuz 2016 da bu söylediklerini kendileri yaptılar.

Senaristler ve ortakları peki dava sürerken ne diyorlardı?

“O savcılara bütün Türkiye’nin borcu var”

“Türkiye bağırsaklarını temizliyor”

“Hizaya soktuk.”

“Kurda merhamet etmek kuzuya zulümdür.”

Ülkenin yarısı “Devlet içinde hain yapılanmalar var, tüm atamaları ve işe alımları cemaat yapıyor. Silahlı kuvvetler, emniyet ve yargı içinde yapılanıyorlar” diye feryat ediyordu. Ama buna karşılık

“Buna kargalar bile güler”

“ Gözlerimiz yollarda bekliyoruz, okyanus ötesinden ne olur dön, ne olur bizi sensizliğe mahkum etme” diyorlardı.

Beyni olan hiçbir insanın dikkate almayacağı din ve inanç şaklabanlıkları yapıldı. Cahili kandırmak için en kolay yöntem bilmediğini sorgulayamayacağının arkasına gizlemekti. Hiçbir dayanağı olmayan yalanlar üzerine kurulan oyunlar ve karaktersiz oyuncuların güç yada hasılat paylaşımı yüzünden birbirine girmesi, ülkeyi bataklığın içine bir adım daha itti.

Sonuç yalancı tanık önce gizli tanık oldu sonra etkin pişman…

Ama hepimiz onları tanıyoruz…

Eyyyy Hollanda hiç mi yüzün kızarmıyor?